Aralık, Türkiye ve Kürdistan’da katliamlarla anılan bir aydır. 1978 Maraş, 2000 hapishaneler ve 2011 Roboskî. Neden sonuç ilişkisinden bağımsız ve apolitik bir akıl için tepeden tırnağa silahlı bir devlet neden sivilleri katleder anlamlandırmak kolay olmasa gerek. Bundan dolayıdır ki tüm devlet katliamlarında bu “kafası karışık” geniş kitle için iki temel yalan argüman kullanılır.
Katliamın arkasında, devlet çırılçıplak ortada değilse birinci yalan devreye girer: “Olayların arkasındaki güçlerin açığa çıkarılması için yargı kurumlarımız sonuna kadar gidecektir” ya da aleni bir devlet katliamı ise ikinci yalan; “Yanlış istihbarat sonucu gerçekleşen elim olayların mağdurlarının tüm zararları tazmin edilecektir”. Fakat her iki senaryoda da sonuç değişmez katliam dosyaları gizlilik kararları ve yıllara yayılan mahkemeler içinde unutturulur, katiller görevlerine olduğu gibi devam eder hatta ödül ve terfi bile alırlar. Bu konuda az buçuk politik bilinci olan bir akıl bilir ki, hiçbir katil kendi kendini yargılamaz.
Tüm devletler istisnasız bir zor gücüdür. Yaşadığımız dünyada bu zor ise neredeyse tamamen zorba gerici sınıfların denetimindedir. Halkların ve ezilen ulusların çıkarları ile devletler ve zorba sınıfların çıkarları arasında uzlaşmaz bir çelişki vardır. Bu çelişkinin kendi aleyhine değişme, dönüşme riski taşıdığı her durumda devletler zor aygıtını devreye sokarlar. 1975’ler sonrasında yükselen devrimci halk hareketinin varmış olduğu kitlesel boyuta Türk devleti, Maraş Katliamı ile cevap vermiş ve 2 yıl sonra uygulamaya koyacağı daha kapsamlı bir saldırı olan askeri darbe dinamiklerini de harekete geçirmiştir. 1990’larda yükselen devrimci ve ulusal mücadelenin doğal sonucu olarak ortaya çıkan on binlerce tutsak gerçekliği Terörle Mücadele Yasası ve 2000’lere kadar tek tek hapishane katliamları ile sindirilmeye çalışılmış olsa da bu saldırılar her seferinde geri püskürtülmüştü. Hapishaneler salt direnen değil, direniş üreten/örgütleyen bir biçim almışlardı. Bundan dolayıdır ki 19 Aralık 2000’de devlet tarafından eş zamanlı olarak hedef alındılar. 28 Aralık 2011’de Roboskî’de yaşanan ise TSK’nın 18 Ekim 2011’de Hakkari’de yani bu katliamdan sadece 1,5 ay önce aynı bölgede PKK gerillaları ile yaşadığı çatışmada yaşadığı 24 askeri kaybın bir anlamda intikamıydı. Bu katliamla bir anlamda hem PKK’ye hem de Kürtlere mesaj veriliyordu. Bu mesaj ise şuydu: “Bizim için her Kürt düşmandır ve bölgede askeri gücümüze yönelik her saldırının hesabını yerel halktan soracağız”. Yapılan, tüm işgalci güçlerin, direniş örgütlerine karşı kullandığı en klasik yöntemlerden biridir. Naziler de işgal ettikleri Polonya, Fransa ya da Yunanistan’da partizan direniş güçleri karşısında kayıplar verdiklerinde, sivil katliamlara girişerek benzer bir yol izlemişlerdi.
Türk devleti bugün ağır bir siyasi ekonomik krizin içindedir.10 yıl öncenin Lale Devri bitmiştir. Mevcut AKP/MHP iktidarı emperyalistler açısından bugüne kadar gelenler içerisinde sömürü ilişkilerini derinleştirme ve kar oranlarını hayal edemeyecekleri yerlere taşımada en işlevsel olanıydı. Ancak son 10 yıl içinde içeride yaşanan Gezi, Öz Yönetim, kontrollü darbe, dışarıda ise Esad rejimini yıkma ve Katar doğal gazını AB’ye taşıma noktasında soyunduğu roldeki başarısızlığı ile kullanılabilir olmaktan çıkmıştır. Mevcut siyasal istikrarsızlık uluslararası sermaye ile yaşanan krizinde temel gerekçesidir. Bundan dolayıdır ki CHP’nin başını çektiği altılı masa tüm seçim politikasını Türkiye ve Kürdistan’ın nasıl yeniden sermaye açısından güvenli bir saha haline getirileceği üzerinden şekillenmektedir.
Sınıf siyaseti, egemen sınıfların konumlanışı üzerinden adım adım olmasa bile genel olarak yapacakları hamleleri öngörebilir. Yakın dönem siyasetinde okun sivri ucu Rojava’yı ve buradaki kazanımları işaret etmektedir. Geçtiğimiz ay başlatılan hava saldırıları bunun bir anlamda başlangıcıydı. Bu konuda içinde bulunduğumuz yılın son günleri ise daha özel bir önem arz etmektedir. Bölgede askeri yığınak için bir hareketlilik olmaması, Rusya, Çin ve ABD’den mevcut saldırıları onaylamayan açıklamalar yapılması ya da devletin yaşadığı ağır ekonomik kriz bir rehavet yaratmamalıdır. Bölge halklarına yönelik kitlesel kıyım yaratacak bir şok saldırının koşulları 15 Aralık itibariyle Noel tatiline giren dünyada mevcuttur. Bölge devletlerinin sicilleri bu tür katliamlarla doludur. Bundan dolayıdır ki devrimci demokratik tüm ittifak güçleri, bölge halklarını ve direniş güçlerini sahiplenecek kamuoyu yaratma planlamalarını her türlü senaryoyu göz önünde bulundurarak bugünden yapmalı ve duyurmalıdır.