Nasıl ki, insan bedenini ayakta tutan kemikleri ve adaleleri ise, bedene anlam, can ve ruh veren de onun maneviyatıdır. Maneviyatsız insan ise, kendi cesedini tabutunda taşıyan biri gibidir. Gereksiz, anlamsız ve bir hiçtir aslında. Cüzdanı ve midesi onun temel duyarlılığı ve amacıdır. Arabası, işi ve evi bir de hayallerle dolu küçük dünyası onun her şeyidir. Dünya umurunda değildir. Gemisini kurtarma pahasına insanlığının satın alınmasını kahkahayla karşılar. Çünkü böylesi daha kazançlıdır. Ne de olsa kapitalist pazara sürülmüş bir metadır. Ne kadar pahalıya giderse o kadar işini garantiye alacak ve cüzdanı şişecektir. Bu nedenle, kör-sağır-dilsiz ve vicdansızlar için maneviyat, sistemin dişlilerinde öğütülmesi gereken kazançlı bir maldır.
Sistemin temel sloganı: Ne kadar çok ihanet o kadar çok avantaj
Hedefi maneviyatı çökertme olan Psikolojik Savaş’ın ne kadar etkili bir silah olduğunu çıkara dayalı bireysel, dogmatik ve liberal ilişkilerin yarattığı kültürel zehirlenmelerin tahribatlarından da anlayabiliriz. Bu hastalıklar, bilinç, örgüt, cesaret, bağlılık, birey-toplum ve kurumların birbirlerinden kopuk ve fedakarlıklarını olumsuz yönde etkiler ve örgütsel iş bölümünü; koordineli çalışmayı parçalayarak pozitif sonuçlar yaratılmasının önüne geçer. Sömürgeciler, anlam gücü olan zihniyete vurulan darbenin, toplumsal bilinci, emek ve ahlakı yozlaştırarak bir direniş mevzisi olmaktan çıkartılabileceğini iyi bilmektedirler. Yani madde-ruh ayrımı üzerinden idealizmin, kaba materyalizmin ve derinleşmiş hastalık olan liberalizmin yarattığı düşkünlüklerle demokratik komünal değerlerden kopuş yaşatılmak istenir. Böylece, bilinçsiz; koyunlaşmış, ahlaksızlaşmış, vicdansızlaşmış, avare-serseri olmuş, vurdum duymaz, acımasız, çözümsüz, umutsuz ve hiçleşmiş bireylerden oluşan fakat boynuna bağlanmış zincirin uzunluğuna aldanarak kendini özgür sanan teslim alınmış tüketici bir köleler sürüsü yaratılmış olur. Yani hayat doğal toplum özelliklerinden kopartılır. Bu nedenle A. Öcalan adeta şu çığlığı atar: “Kaybedilmiş yaşamı kazanmanız için dürüst olmanız şart. İrade ve ruh savaşı, nefis ve güzellik savaşı bize daha çok gereklidir. Düşmanın yarattığı bir sosyalite, ilişki, duygu ve güdüler dünyası var. Bunları parçalamaya çalışıyoruz.”
Soykırımcı-sömürgeci ve işgalci olan Türk devlet faşizminin, toplumu ve bireyi maneviyatından boşaltma savaşı, toplumları yönlendirebilmek için insan davranışlarını planlı olarak kullanır. Hedefinde kişi ve toplumların beyinlerini ele geçirerek onlara sunulan yaşamı kendi yaşamıymış gibi kabul ettirmek vardır. Böylece birey ve toplumların tutum ve davranışları, zihniyet yapısı; karakteri, kültürü, inançları, dili, tarihi, zevkleri, hayalleri, özentileri, değerleri ve yargıları küçük düşürülerek ve beyinlere düzmece tarih yerleştirilerek iktidarı elinde bulunduran güçlerin hizmetine sokulacak şekilde yeniden oluşturulur. Kötü iyiye ve yalan gerçeğe dönüştürülür. Devletin yıkılmazlığı ve çok güçlü olduğu, onsuz yaşanamayacağı ve toplumun tek güvencesinin devlet olduğu inancı beyinlere aşılanarak, aynı zamanda ondan korkulması gerektiği bilinci de oluşturulur. Bunun temel uygulama alanı okullardır. Basın-yayın, bunu güçlendiren yazılı ve görsel çalışmalarda bulunur. Böylece mazlum, mazlumluğunu bilemez duruma getirilerek devlet için çalışan, üreten ve tüketen bir sürüler topluluğu yaratılmaya çalışılır. Devletlerin “ulusal amaç-milli menfaatler” dedikleri şeyler, gerçekte kendi saltanatlarının devamı için yapılması gerekenlerdir. Halk da buna uygun motive edilir. İşte genel olarak devletlerin asıl ve temel hedefi budur. Buna “Psikolojik Harekat” da denilmekte ve bir “kamu hizmeti” olarak örgütlendirilmektedir. Maliyetinin düşük olması tercih sebebidir. Bununla yapılmak istenen, hedefteki insanların düşünce ve davranış biçimlerini değiştirmek, inandığı değerlere olan güvenini kırmak, inancını zayıflatmak, bunaltmak, ümitsiz, karamsar, kızgın, saygısız, amaçsız yapmaktır. Bu hale sokulmuş insanların mücadele azmi olmayacağından, nasıl ve ne amaçla yaşayacağı da belirsizleşir. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra General Eisenhower, “Askeri bilimlerde yaşadığımız en büyük değişim, psikolojik savaşın belirli ve tesirli bir silah olarak gelişmesidir” sözünü boşuna kullanmamıştı. Genel olarak basın-yayın, toplumu etkileyen fotoğraf ve karikatürler, yüz yüze temas, ziyaretler, konferans ve seminerler, forumlar, eğlence ve festivaller, sergi, fuar, turistik geziler, sanat olayları, spor müsabakaları, miting ve gösteri yürüyüşleri, boykot, işgal ve grevler, şantaj ve komplo, para, devlet sırları olan bilgiler, diğer gizli belge ve dokümanlar, megafon, hoparlör, alıcı verici cihazlar, dinleme cihazları, kayıt cihazları, kodlayıcı ve kod çözücü cihazlar, fotoğraf makinesi ve tele-objektif, casus uydular ve başka iletişim objelerinin hepsi bu savaşın araçlarıdır. Bu araçlardan son derece yararlanmış olan Hitler, “Kavgam” adlı kitabında “Ustaca bir propaganda ile insanları cennetin cehennem olduğuna ve cennette en sefil hayatı yaşayacağına inandırmak mümkündür” demektedir.* Bugün AKP-MHP faşist iktidarının yaptığı tam da budur.
* Adolf Hitler, Kavgam, çev. Ö. Kenan Yalıntas, s.67, İstanbul, Emre Yayınları, 2005