Bir yıl içinde BMG doğru anlaşıldı mı? -1. bölüm / Sinan Dersim

BMG’nin bir yıllık sonuçlarına iyi bakmak ve ele almak önemlidir. Ancak pratik yetersizlik üzerinde değerlendirme ve tek başına sonuca gitmek bizleri doğru bir tespite götürmeyebilir. BMG’nin yetersizliklerini vurgulamaya çalışırken bir yıllık emek çaba ve yoldaşlaşmanın değerini ve hakkını da görmek, gözetmek gerek.

Özelikle ya ‘hep’ ya ‘hiç’ mantığından uzak durmak ve doğru dersler babında sonuçlar çıkarmak her yönüyle kazandırıcı olacaktır. Bu bağlamda BMG fikriyatının Türkiye ve Kürdistan halkların birlik birleşik devrim ihtiyacından doğduğu akıldan çıkarılmamalıdır. Buna karşı sorumluluk, sahiplenme hissiyatı içinde olunmalıdır. Bunun gerekliliği üzerinde ciddi bir uzlaşma, hemfikirlilik her yönüyle olumluluk olarak kabul görmelidir.

Ancak yol yöntem üzerinde ciddi ideolojik farklılıklar istenen pratik sonuçlara zaman zaman BMG’yi zorlasa da, yan yana birlikte yürümedeki ısrar, bu dezavantajı aşacak niteliktedir. Bu bağlamda BMG bileşenlerinin birlikte yürüme olgunluğunu yakaladığı inancı içindeyiz. BMG’nin çalışma değerlendirme yazısına girişi Cem Abalık’ın Paris-Haber Merkezi’nde 17 Temmuz 2010 yazısının bir kısmını buraya alarak vermek güncellik anlamda fikir dünyamıza katkı sunacaktır. Yazı uzun olduğundan iki bölüm halinde vermeyi uygun gördük. Bu değerlendirmenin ardından da bizim BMG ile ilgili değerlendirmemizle birlikte yazı dizimiz dört bölümlük haliyle tamamlanmış olacaktır.

“1954-1962 yılları arasında yaşanan Cezayir Savaşı’nın bitmesi için Fransız solu ve aydınlarının olaya nasıl yaklaştığını ve nasıl tavır aldıklarını kısaca verecek olursak; Olaylar, farklı mekan ve zamanda gerçekleşse de Cezayir’de olup bitenler, Fransız aydınları ve devrimcilerinin buna bakış açısı, tavırları, ülkemiz aydınları ve solcuları için dikkatle incelenmesi ve dersler çıkarılması gerekilen önemli bir tecrübedir.

Cezayir’e dair kısa bir hatırlatma…

Cezayir 1830’da Fransız Ordusu tarafından işgal edilir ve tam 132 yıl boyunca Fransa’nın kolonilerinden biri olarak kalır. İşgal edildiği andan itibaren, Cezayirliler Fransızlara karşı onlarca kez ayaklanmalarına rağmen bir türlü bağımsızlıklarını elde edemezler.

İkinci Dünya Savaşı’nda Fransızlarla birlikte faşizme karşı mücadele eden Cezayirlilerin savaştan sonra bağımsızlık umutları iyice artarken, Kuzey Afrika Yıldızı adlı örgütün kurucusu ve Cezayir milli mücadelesinde 1930’lardan itibaren, çok önemli roller oynayan Messali Hac’ın tutuklanması, 8 Kasım 1945’deki Setif ve Guelma katliamlarından sonra (20 binden fazla ölü olduğu tahmin ediliyor), Cezayirliler bağımsızlığa dair bütün umutlarını kaybederler.

1950’li senelere kadar, peşpeşe alınan yenilgilerden sonra, Cezayir ulusal kurtuluş mücadelesi çok dağınık ve kendi aralarındaki çatışmalardan dolayı halk bağımsızlık mücadelesine olan güvenini her geçen gün daha fazla kaybeder.

Bu anlaşmazlıklara son vermek için, bir an önce bütün grupları ulusal dava etrafında birleştirip kolonyalizm karşıtı bir ulusal cephe oluşturulması ihtiyacı kendisini dayatır. Bu ihtiyaçtan hareketle, Birlik ve Eylem İçin Devrimci Komite (CRUA) kurulur.

Belli bir hazırlık döneminden sonra, CRAU’nun üyeleri 1954’te FLN’i, yani Ulusal Kurtuluş Cephesi’ni kurar ve liderliğini yapmaya başlarlar.

1954: FLN silahlı mücadeleyi başlatıyor!

Hiç kimsenin beklemediği bir anda, 1 Kasım 1954’de, sabaha doğru, Cezayir’in birçok bölgesinde, aynı anda 30’dan fazla bomba patlar ve Ulusal Kurtuluş Cephesi (FLN) ve silahlı kolu Ulusal Kurtuluş Ordusu (ALN)’nin kuruluşları ilan edilir.

Bu eylemler, aynı zamanda FLN’nin ilk eylemleri olarak tarihe geçer. Bağımsızlığın silahlı mücadele ile kazanılacağına inanan FLN hem şehirlerde hem de kırsal alanlarda gerilla mücadelesi vermeye başlayarak halk arasında çabucak kök salmaya başlar. Artık Cezayir’in ve özelikle Fransa’nın tek gündemi vardı: Cezayir’in bağımsızlığı ve FLN.

Savaş toplumda ciddi ayrışmalar yaratıyor!

FLN’nin eylemleri bütün ülkeye yayılıp Cezayirliler üzerinde iyice etkisini artırırken, buna paralel olarak da Fransız Ordusu, “terörle” mücadeleyi temel hedef olarak önüne koyuyor ve zamanın Cezayir yöneticisi Jacques Soustelle en büyük görevinin barışı sağlamak olduğunu, bunun içinde “FLN’in kökünün kazanılması gerektiği”ni belirtiyordu.

Savaş geliştikçe, toplumdaki bölünmeler de derinleşiyor halk arasında ciddi kamplaşmalar yaşanıyordu. Cezayir’de yaşayan bir milyon civarındaki Avrupalı ile Cezayirliler arasında çıkan çatışmalarda yüzlerce insan hayatını kaybediyordu.

Diğer yandan, Fransızlar, tıpkı bizdeki Köy Koruculuğuna benzer bir sistem geliştirip Cezayirlilerin bir kısmını silahlandırıyor ve onları FLN militanlarına karşı kullanmaya başlıyorlardı.

Sayıları binlerle ifade edilen ve Harkiler olarak tarihe geçen bu Cezayirliler, savaş bittikten sonra, bazıları kendi kaderine terk edilecek, “vatanlarına ihanet ettikleri” için FLN’nin ve halkın hedefi haline gelip öldürülecek, bazıları ise Fransa’ya getirilip orda açlık ve yoksullukla baş başa bırakılacaktı.

Savaş yayılıp FLN güçlendikçe, Fransa çıkmaza giriyor ve hükümeti yenileme ihtiyacı hissediyordu. Sağcı hükümetin bastıramadığı ayaklanmaları bundan böyle solcu hükümet bastırmaya çalışacaktı.

Fransa’da sol iktidara geliyor!

1956’da yapılan seçimlerde Guy Mollet’in başını çektiği sosyalistler ve komünistlerin de desteğiyle iktidara gelir ve yeni hükümeti oluşturmak üzere görevlendirilirler.

Böylece Guy Mollet, başbakan olurken, François Mitterand -1980’den sonra Fransa Cumhurbaşkanlığı yaptı- İçişleri Bakanı ve Robert Lacoste Cezayir yöneticisi olur. İlk başlarda Cezayirlilerle görüşmelerden yana olan Guy Mollet, daha sonra bu fikrinden vazgeçerek hükümetin en büyük görevinin FLN’ninin bitirilmesi olduğunu söyler ve sınıra 400 bin asker göndererek Cezayir’i adeta abluka altına alarak büyük operasyonlar gerçekleştirir.

Toplumun sempatisini kazanmak içinse, tıbbî yardımlar yapan ve okuma yazma öğreten askerler görevlendirilir ve medya vasıtasıyla bu imajlar özelikle başta Fransa’da olmak üzere, çok geniş kitlelere ulaştırılarak yaşanmakta olan savaşın amacının “insani” amaçlı olduğunun propagandası yapılır.

Bununla, bir yandan halk kazanılmaya çalışılırken diğer yandan ayyuka çıkan işkence haberleri ve katliamlar yüzünden, ordu insani yardım adı altında imajını düzeltmeye çalışır.

Cumhuriyetçiler koalisyonu olarak bilinen sosyalist hükümet de problemi askeri olarak çözmeye çalışırken, FLN halk arasında giderek güçlenir ve büyük şehirlerde de Fransız ordusuna karşı çok etkili bir silahlı mücadele geliştirir.

FLN’in şehirlerde de giderek güçlendiğini gören Fransız ordusu, Cezayır’e General Massu komutasındaki paraşütçüler olarak bilinen hava birliklerini gönderir.

Daha önce birçok savaşa katılmış, bu tecrübeli askerler, FLN’e ulaşıp onu çökertmek için sıradan binlerce insan gözaltına alınır ve çok ağır işkencelerden geçirilir. İşkence iddiaları ve Fransız ordusu tarafından kullanılan yöntemler, Fransa’da da çok tartışılır ve çok tepki görür.

Özelikle solcu aydınlar, Troçkistler ve Anarşistler yaptıkları dayanışma eylemleriyle, işkenceleri halka duyurmaya çalışır, savaş karşıtı ve anti militarist kampanyalar düzenlenir ve yavaş yavaş yaşanan “kirli savaşa” karşı pasifist bir cephe oluşturulur.

Bu cephe açık bir şekilde Fransa’yı eleştiriyor ve derhal Cezayir’den çekilmesini ve Cezayirlilerin kendi kaderlerini tayin etme hakkına saygı duyulmasını istiyordu.

– Birincinci bölümün sonu –

Yorum yap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir