İnsan sulu beyinli midir? / Sinan Dersim

Türkiye’de gündemler kuzey rüzgârları gibidir. Her an değişikliğe uğrayabiliyor. Uğratılabiliyor. İnsanların içinde yaşadıkları birçok sebep, çıkış mücadelesi ortada dururken, birden bunun üstünü örten başka rüzgârlar estirilerek mevcut durumdan, başka bir duruma geçiş yapılabilinmektedir. Duygusallık had saftadır. Bu duygusallık insan bilincini çoğu zaman köreltmekte ve ortak toplumsal çıkış, örgütlülüğün prangası, engeli duruma getirebilmektedir.

Plastik kelepçeli Migros işçisinin otobüsteki gözü yaşlı çaresiz hali ve Tarkan’ın ‘Geççek’ şarkısının umursamayın, göbek atın, oynayın halinin aynı anda verilmesi buna örnektir. Migros işçilerinin, Yemeksepeti eylemcilerinin ve başka işyerlerindeki işçilerin grevleri, elektrik fatura zamları gibi toplumsal tepki çıkışlarına karşı ‘aldırmayın siz, bu da geççek’ diyerek insanların akıllarıyla bilinçleriyle adeta oynanılmakta ve dalga geçilmektedir. AKP-MHP gidiciliğine kesin inanıldığı ve bu inancın gitgide örgütlülüğe ve karşı hamleye dönüştüğü bu günlerde ‘geççek’ diyerek bu yangının söndürmek istenilmesine vesile kılınmak istenmektedir. Adete insanların beyinleriyle dalga geçmekte, insanların beyinlerini sulu beyinler yerine koymaktalar.

İnsanlar neden sulu beyinliler durumuna düşürülmek isteniyor(uz)? Nedeni basittir. Devrimcilerin asıl gündem yaratmada öne çıkışsızlığı ve öncü olmada zayıf düşmelerindendir.

12 Eylül 1980’den bu yana Türkiye sosyalistlerinin, devrimcilerinin kendi çıkış ve önderlik düzeyleri hep zayıf kaldı. Bu zayıf kalış, mevcut faşist rejime gündem belirlemesi için fırsat verdi, ön açtı, yol verdi. Hala 12 Eylül özel savaş araçları oldukça canlıdır. Yönlendiricidir. Faşist rejim sadece şiddeti araçsal kılmıyor. Bundan daha önemlisi insanların bilinç, beğeni, algı dünyasına nüfuz etmesidir. Meşhur ‘Esat Oktay Yıldıran 1981’de Amed zindanında Kürdistan devrimcilerine, ‘sizi teslim almak bana yetmez, beyinlerinizi teslim alacağım’ demesi boşa değildi. Sadece o güne ait söz değildi. Bu 12 Eylül faşist rejiminin ideolojik politik uygulamasıydı, tercihiydi. Bu tercih 30 yıl da geçse hala geçerliliğini korumakta, uygulaması devam etmektedir.

Hepimiz biliriz, 12 Eylülün ilk icraatı devrimcileri, demokratları, yurtseverleri ve ne kadar namuslu insanlar varsa zindan(a)lara tıkmak ilk tercihi olurken, ikinci tercihleri ise beyinsiz toplum yaratmaktı; esas özlü operasyon buydu. Bu operasyonun mamulü neydi? Dincilikti. Dincilik şırıngasıyla toplumun direnç odaklarını kaderciliğe, geleceksizliğe Allaha havale eden duruma düşürmekti. Bunun için İmama Hatip’lerin en yaygın şekilde açılması 12 Eylülün büyük icraatıydı. Bu icraatın başlangıcıyla bugünkü AKP-MHP faşist rejimin taşları bir nevi örüldü, bugüne gelindi. Getirildi. Dini yetersiz bulmalılar ki, arabesk toplum için arabesk müzik ürettiler. Taverna, birahaneler gırla açıldı, kaset dünyası arabesk müziğiyle 12 Eylül öncesi halkın ahlakına terbiyesine, toplumu bir arada tutan ve direnişine vurgu yapan müzikle yer değiştirdi. İnsanlar arabesk türkülerini şişe biralarıyla tokuşturarak baskının bitmesini bekleyen bir ‘kaderde ne varsa(nın)’ çaresizlik durumuna düşürüldükçe 12 Eylül projesi bir bir uygulanır oldu. Taa ki 1984 Kürt özgürlük mücadelesinin 15 Ağustos atılımına kadar. Tabii, Türk faşist rejimi özel savaşta mahirdir. Kürt direnişine karşı da sosyal şoven zehri şırınga etmekte fazla gecikmedi ve ‘bölücülük’ zehriyle halkların birbirine düşmanlığı üzerinde faşist iktidar yapılarını kamufle etme yoluna baktılar.

Bugün de işçi sınıfının sokaklarda hak gasplarına karşı yavaş yavaş politik özne olma bilinç ve dayanışmasını büyütme aşamasında Tarkan’ın ‘Geççek’ Tarkan çıkışı düşündürücü olmakta, haliyle kuşku uyandırmaktadır.‘Geççek,’ de ne ‘geççek’? AKP-MHP faşist rejimi mi geçecek, yoksulluk, işsizlik mi  geçecek, kadın cinayetleri mi geçecek, Kürdistan’da 50 yıl süren Kürt kırımı mı geçecek ya da insanlığın tam bir kaos ve kaotik karanlığa sürüklenmek istediği üçüncü dünya savaşının, Ukrayna savaş tamtamları mı geçecek! Ne geççek?

Yaşananlar, yaşanmaya ramak kalanlar hiç de ‘Geççek’meyecektir. Bu gerçeğe bakıldığında 12 Eylül faşist rejiminin mamulü olan arabeskiyle ‘Geççek’ şarkısının mesaj ortaklığını ve akrabalığını insan daha iyi görüyor, anlıyor. Böyle olunca, faşist rejimin özel savaş araçların hizmetinin inceltilmiş işi demekten kendini alamıyor insan. Kaç gündür ‘Geççek’ şarkısı emekçilerin, yoksulların, açların, zindandaki hasta tutsakların durumlarının manipüle edecek düzeyde öne çıkışı bunu bize rahatlıkla söyletebilmektedir.

Dikkat edilirse, daha birkaç aya kadar AKP-MHP gündem belirlemede oldukça mahirdi ve kendi gündemleri etrafında insanları akrep misali kendi kendine sokan duruma getirebilmekteydi. Son dönemlerde Sezen Aksu’yla başlayan tartışma, bir sunucunun Kürt dili üzerindeki absürt sözleri ve son olarak Tarkan’ın şarkısı ezilen işçi emekçilerin, Kürdün, kadının, gencin, aydının, demokratın velhasıl okların sivrildiği ve iktidara tam yöneldiği bir dönemde çıkış yapması her yönüyle anlam yüklüdür. Manidardır. AKP-MHP yönetemez duruma geldiği bugünlerde, bütün bunların birer manipülasyon gazı gibi ortaya sereserpe atılması suni bir durumdur ve buna düşmemek, uyanık olmak gerek. İnsanlarda yine sersemleşme, muğlaklaşma ve suni gündemler etrafında asıl gündem ve çıkış arayışının sönümlendirilmek istendiğini görmek gerek. Bu duruma karşı uyanık olunmalıdır. Bu manipülasyon araçlarına karşı devrimcilerin, sosyalistlerin, demokratların, yurtseverlerin görevleri ‘daha fazla direniş odağı nasıl olurum, devrimci durumu devrimsel çıkışa nasıl dönüştürürüm’ asıl gündem olmalıdır. İnsanları sulu beyinli duruma düşürmenin, dejenerasyonunun önüne geçmenin de bir devrimci görev olduğu akıldan çıkarılmamalıdır. Bu dejenerasyonun önüne ancak tüm direniş odaklarını birleşik mücadele gücü haline getirmekle geçileceğini bilmek önemlidir. Bu yönlü öncülük ancak ‘geççek’ olacağını kitlelere anlatmak olmalıdır.

Yorum yap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir