Kadınlar geleceklerine, devrime yürüyor / Oya Açan

Kadınların mücadelesi daima çok cepheli oldu.

Kapitalizmde de aileye prangalanmıştır kadın; yeniden üretim denilen kapsamlı bir “görevi” üstlensin diye adeta köleleştirilmiştir. Eğitimde, iş hayatında her açıdan eşitsizlikle kuşatılmıştır. Eşit işe eşit ücret hakkını kazanmak için bile ömür boyu savaşır durur.

Devasa bir eşitsizlik üzerinden kurulan toplumsal cinsiyet rollerine karşı bütün zamanlarda, hayatın bütün alanlarında ve farklı üretim biçimlerinde amansız bir kavga yaşanıp durmuştur.

Kadın oldukları için ayrımcılık görür, eşitsizliğin katmerlisini yaşarlar. Emekleri değersizleştirilir. Şimdiye kadar nice bedel ödeyerek ulaştıkları kazanımları, dünyanın her yanında koparılıp alınmak istenir…

Hızından hiçbir şey kaybetmediği gibi genişleyip yaygınlaşarak yüzlerce yıldır sürmüştür bu mücadele. Hayatlarını binlerce bağla kuşatan gelenekler ve toplumsal cinsiyet rollerini kalıcılaştırmaya çalışan erkek egemenliğine, nesillerin üretiminde de üretimde de boyun eğen makul bir dişli olmasını dayatır sistem. Sisteme ve onun tüm şiddet aygıtlarına karşı “özgürlük” tutkusundan hiçbir şey yitirmeksizin yüzlerce yıla yayılmış zorlu bir koşudur bu gelecek özlemi ve onu kazanma iradesi.

Eylemin, dünyaya meydan okuma cesareti aşılayan dönüştürücü gücü

Onlar, Tunus’ta, Yemen’de, İran’da, Irak’ta, Suriye’de, Ortadoğu’nun bütününde ve neredeyse bütün ülke ve kıtalarda toplumsal mücadelelerin en önünde yer alıyor, ayağa kalkan kitleler için ilham oluyorlar. Türkiye ve Kürdistan coğrafyasında kadınlar faşist gerici iktidarlara, diktatörlere karşı her hareketlenmede en önlerde yer alıyor. Türkiye’deki son grevlerde işçi sınıfı hareketinin burjuvaziye karşı kullandığı grev silahı kadınların öncülüğünde anlam kazanıp kitleselleşiyor. Kimi direnişlerin omurgasını genç kadınlar oluşturuyor. Üretim içinde özgürleşen kadınlar hem kadın hem işçi olduklarını yeniden duyumsuyorlar. Gelecek inşasında kendi emeklerine duyulan ihtiyacı görüp deneyimliyorlar.

Krizin talan ettiği hayatlarında artan bir yoksullaşmanın en derinini, emek sermaye çelişkisinin derinleştirdiği toplumsal yoksunlukların acısını her gün her an asıl onlar yaşıyor. Enflasyon, zamlar, açlık ve işsizlik hayatlarını daha fazla kuşatınca, grev diyorlar, işgal diyorlar, direniş diyorlar.

Kadınlar konuşuyor:

“Kadın olma bilincine kolay ulaşılmıyor, kendisi için sınıf olma bilincine de öyle… Ne ezilen bir cins olmaktan kaynaklı sorunlarımıza boş veriyoruz ne de işçi emekçi kadınlar olarak sınıf mücadelesinin yüklediği görevleri ıskalıyoruz. Biz iki cephede birden savaşıyoruz.

Sorguladık, çıkış aradık. Haklarımızın neler olduğunu öğrendik. Açlık, işsizlik ve yoksulluğa karşı sesimizi yükseltmek için sokağa çıktığımızda, grevde, işgalde tepemize inen copta devlet şiddetini gördük. Patronların bir işaretiyle bizi lime lime etmeye niyetli polislerin saldırganlığında bunu birebir yaşadık. Bu devlet bizim değil onların devleti!”

“Eylemler içinde dayanışmanın gücünü, yapabileceklerimizin sınırlarını, kendi gücümüze güvenin özgürleştirici soluğunu keşfettik. Bizi Türk, Kürt, Laz, Çerkez, Ermeni, laik-türbanlı, Alevi-Sünni diye bölmeye ve birbirimize düşman etmeye çalıştıkları sınıf kardeşlerimizle bir olduk.”

“Kadınların esinleyici ve dönüştürücü gücünü biliyorlar, o yüzden ölesiye korkuyorlar eylemimizden. O yüzden itiraz eden, hayır diyen, direnen kadına baştan ayağa düşmanlar. ‘Erkekler eylem yapabilir de kadınlara ne oluyor?’ diyorlar.  Paris Komünü’nden beri sanki hiçbir şey değişmemiş gibi: ‘Uygunsuz ve doğaya aykırı olan şey; erkeklerin erkek olması değil, kadınların erkekler gibi olmasıydı.’”

8 Mart 2022: Çoğalarak geliyoruz

Pandemi öldürdü, devlet şiddeti öldürdü, erkekler öldürdü. Adeta bir kadın kırımı yaşanıyor yıllardır. Özsavunma yönelimi ve bilinci mayalanıyor bir yandan.

Ekmeğimizin küçüldüğü, yarın kaygılarımızın büyüdüğü, emeğimizin daha vahşi biçimlerle sömürülmek istendiği, savaş tamtamlarının bu tabloyu daha da kararttığı koşullarda karşılıyoruz 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nü.

Birikerek ve çoğalarak geliyoruz; toplumsal tarih kadar ağır ve yürek dağlayıcı bazen, göz açıp kapayana geçilmiş derin ırmaklar gibi güven verici ve emin kendinden…

Dünyanın her yanındaki kadınların eli sırtımızda, öfkesi yanı başımızda. Acelemiz var sabır dağlarından yürüyen… Erkek egemenliğinin ve burjuva iktidarların hedefe çakıldığı, devrim hedefine yürüyen bu irade ne teslim alınacak ne de ona boyun eğdirilecek!

Yorum yap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir