Neyin Mutabakatı? / Baran Günebakan

Ortam burjuva muhalefet blokunun cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerini kazanma iddiasını yansıtacak biçimde düzenlenmişti. Bir yandan tekelci Türk sermayedarların ve Batılı emperyalist muktedirlerin çıkarları gözetilecek ve gönülleri ferah tutulacak, diğer yandan işçilerin ve ezilenlerin özlemleri seçim sandığında artan oy oranına tahvil edilecekti. Bu ikincisi özellikle önemliydi, zira altı burjuva partinin gözünde de işçiler ve ezilenler seçim kazandıracak devasa bir oy deposundan ibaretti. Dolayısıyla, davetliler listesi sendika konfederasyonlarından kadın örgütlerine ve insan hakları derneğine uzanan bir yelpazede genişletilmişti. İşte bu cafcaflı tören, burjuva muhalefet blokunun ortak iktidar vaatlerini ilan etmesi içindi.

Burjuva muhalefetten altı partinin başkanlarını aynı masa etrafında bir araya getiren ilk toplantıdan yaklaşık iki hafta sonra, “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem Mutabakat Metni” törenle açıklandı ve başkanlar tarafından imzalandı.

“Güçlendirilmiş parlamenter sistem”, burjuva muhalefetin faşist şef Erdoğan’ın diktatörlük rejiminden kurtulmak isteyenlere sunduğu siyasi rejim alternatifi. Bu alternatifin halklarımız açısından içeriğini, mutabakat metninde yer verilenlerden ziyade yer verilmeyenler belirliyor.

Mutabakatta işçi sınıfına yer yok. İşçinin adı bile yok. “Güçlendirilmiş parlamenter sistem”, işçilerin engelsiz sendikal örgütlenme hakkını, dayanışma grevi, siyasi grev ve genel grev hakkını, kamu emekçilerinin grevli toplu sözleşme hakkını, herkese sigortalı ve güvenceli çalışma hakkını, insanca yaşanabilir bir ücret hakkını, kadınların eşit işe eşit ücret hakkını içermiyor. Ücretlerin yükseltilmesi talebiyle dört bir yanda direnişe geçen işçileri, zamların geri alınması talebiyle kent kent sokaklara akan emekçileri görmezden geliyor. Bunun içindir ki, “güçlendirilmiş parlamenter sistem”, aslında, işçilerin insanca ve onurlu bir yaşam özlemine düşman olan kan emici tekelci sermayenin “Erdoğan sonrası” siyasi sistemi olmaya soyunuyor.

Mutabakatta Kürt ulusuna yer yok. Kürdün adı bile anılmıyor. “Güçlendirilmiş parlamenter sistem”, Kürtlerin bir ulus olarak varlık hakkını, kendi kendisini yönetme hakkını, demokratik siyasi özerklik hakkını, anadilde eğitim hakkını, ulusal dilini ve kültürünü toplumsal hayatın her alanında geliştirme hakkını reddediyor. Yurtlarının parça parça işgal edilmesine karşı çıkan, İmralı tecridinin kaldırılması için eylem üstüne eylem yapan, Türklerle eşit ulusal haklar istemenin bedelini canlarıyla ödeyen Kürtleri yok sayıyor. Bunun içindir ki, “güçlendirilmiş parlamenter sistem”, aslında, Kürtlerin ulusal eşitlik ve özgürlük özlemine düşman olan inkarcı sömürgeciliğin “Erdoğan sonrası” siyasi sistemi olmaya hazırlanıyor.

Mutabakatta kadın-erkek eşitliği üzerine sarf edilen sözler içinde İstanbul Sözleşmesi’nin yeniden imzalanması yer almıyor. Alevilerin inanç özgürlüğünden yoksunluğu “herkesin inancına saygı” gibi soyut laflarla görünmez kılınıyor. Saray güdümlü mahkemeleri tekrar düzenlemeyi amaçlayan mutabakat, o mahkemelerin zindana kapatıp ceza yağdırdığı binlerce siyasi tutsağın özgürlüğünü tanımıyor.

Burjuva muhalefet blokunun vardığı siyasi mutabakatın özü özeti, Erdoğan’ın “cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi” adındaki faşist şeflik rejiminin yerine eski parlamenter biçime dayalı faşist rejimi restore etmek. O arada, “temel hak ve özgürlükler”, “çoğulcu ve özgürlükçü demokrasi” gibi birkaç demagojik lakırdıyı da, işçilerin ve ezilenlerin çoktan ıskartaya çıkmış burjuva parlamenter sistemin restorasyonuna rızalarını almak için propagandif vitrin süsü niyetine kullanmak.

Burjuva muhalefet partileri sermayeci, ırkçı, faşist Türk burjuva devletine siyasi istikrar kazandırmaktan başka bir şey amaçlamadıkları, bir burjuva demokratik rejimi bile vadetmekten fersah fersah uzak oldukları için, aralarındaki bu mutabakatta HDP’nin de yeri yok. Ne de olsa HDP, halklarımızın demokratik ittifak partisi olarak, onların temsil ettikleri çizginin tam tersinin, halkçı, demokratik, cins özgürlükçü mücadele çizgisinin temsilcisi. Ve kendisini siyaseten burjuva muhalefet blokundan ne kadar ayrı tutarsa, bu mücadeleyi o kadar ilerletebilecek olan temel bir birleşik mevzi.

Sadede gelelim. Mutabakata göre, genel seçimler saray iktidarının sonunu getirecek ve “güçlendirilmiş parlamenter sistem” bütün dertlere derman olacak!

Ama nasıl bir parlamento? Sendikal ve siyasal hakların yine budanacağı, devlet kaynaklarının yine patronlar sınıfının hizmetine sunulacağı, ellerin yeni savaş ve işgal tezkerelerini onaylamaya kalkacağı, mültecileri kovma yollarının aranacağı, IMF’yle kemer sıkma anlaşmalarının imzalanacağı besbelli olan bir parlamento.

Demektir ki, “güçlendirilmiş parlamenter sistem” mutabakatının rolü, halklarımızın saray faşizmine karşı özgürlük istemini ve enerjisini kötürümleştirmek, işçilerin ve ezilenlerin kaderlerini kendi ellerine almalarını böylece engellemektir. Ve bundan dolayı da, mutabakat, faşist saray diktatörlüğünün ekmeğine yağ sürmekten, faşist şef Erdoğan’a koltuk değneği olmaktan başka bir işe yaramayacaktır.

Faşist saray rejimine son vermenin ve politik özgürlüğü kazanmanın yegane yolu, işçi sınıfının ve tüm ezilenlerin birleşik antifaşist mücadelesinin büyümesidir. Ücretlerinin yükseltilmesi için, zamların geri alınması için, erkek tahakkümünden kurtuluş için, cinsel yönelimlere özgürlük için, ekolojik yıkımı durdurmak için, adalet için, inançlara ve halklara eşitlik için mücadele edenlerin antifaşist cepheyi genişletmesidir.

Varoluş amacı bu doğrultuda ortak politik inisiyatif sergilemek olan Birleşik Mücadele Güçleri, “güçlendirilmiş parlamenter sistem” mutabakatıyla halklarımızın ölesiye susamış oldukları özgürlüğün hiçbir ilgisi olmadığını, bu mutabakatın faşist saray rejiminden kurtuluş yolunu döşemediğini milyonlarca emekçiye ve ezilene gösterme sorumluluğundadır. Çünkü bu gerçeği görememek, burjuva düzenin sol sosa bulanmış savunucusu CHP başta olmak üzere burjuva muhalefet partilerinin siyasi yörüngesine meyletmek, onların mutabakat sağladıkları burjuva parlamenter restorasyon programına umut bağlamak, emekçiler ve ezilenler için, siyaseten sadece iradesizleşmek demektir. Birleşik Mücadele Güçleri ise fiili meşru mücadele sahasında emekçilerin ve ezilenlerin birleşik devrimci iradesinin cisimleşmesidir.

Yorum yap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir