Nitelik Sorunları -2 / Ceren Dicle Fırat

İlk yazımıza ilişkin oldukça az sayıda olumsuz ve de yersiz diyebileceğimiz dar tepkisel ve düz çizgisel reaksiyonlar olsa da, esasta olumlu tepkiler aldığımızı vurgulamak gerek. Nitekim somut ve nesnel gerçekliklerin, övgüye ihtiyacı olmadığı gibi seviyeyi de düşürmeden yolumuza devam etmek isteriz. Altını özellikle çizmekte fayda var ki, derdi üzüm yemek olanların seviyeyi de sürekli yükseltme derdinden vazgeçmemeleri doğru olandır. Üslup ve tarzlarımızda aslında ben merkezci ve üst akılcılık olarak eskiye aitlik ve aidiyetler ile daha fazla seviyeyi düşürmeden, doğru yanlış temelinde her yönüyle demokratik ve kolektif birleşik örgütlenme ve mücadele yürüyüşümüzü ısrarla devam ettirmekte kararlıyız. Her ne kadar gerekçesiz gereksizlikler kuşatmalarına maruz kalsak da, faşizme karşı birleşik örgütlenme ve mücadele yolunda ısrar pratiklerimizle ancak sorun ve çelişkilerin üstesinden gelebileceğimizin farkındayız.

Birleşik devrimci hareket kültürünün temel taşlarını açıklık, sadelik, demokratiklik, kolektif hayat ve mücadelede ısrar pratiklerimiz ile adım adım örmekte kimse yolumuza engel çıkaramamalıdır. Emperyalist kapitalizmin kısır didişmeci rekabet eden bencil birey-ler ve bu temelde örgüt-ler yaratma politikalarına karşı, son derece demokratik ve özgür iradeler birliği üzerinden somut ve nesnel gerçek hayatın sürekli devrimci örgütlenmeler ile nitel olarak ilerleyişimizden asla vazgeçmemeliyiz. Emperyalist kapitalizmin ve onun bir versiyonu olarak faşizmin topyekûn stratejik saldırılarına karşı lafta değil gerçek hayatın içerisinde daha fazla nitel örgütlenme ve mücadeleyi esas almamız gerekiyor. Devrimci kimlikteki aşınmayı da, ancak kitleler içerisinde daha fazla kök salarak ve eriyerek engelleyebileceğimiz kesindir. Kapitalist piyasalaşmanın insan-lar ve örgüt-ler üzerindeki olumsuz etkilerine karşı, zamanın ruhuna uygun yeni devrimci birey-ler ve örgütlenmelere o kadar ihtiyacımız var ki. O halde içerisinden geçtiğimiz şimdiki hakikatin güncel gerçek devrimcileri olmaktan başka hiçbir yolumuz yoktur. Emperyalist kapitalizmin neoliberal saldırıları ve etkilerine karşı, söylediklerimiz ile yaşadıklarımızı daha çok uyumlu hale getirmek için daha fazla seferber olmalıyız. Görev ve sorumluluklarımıza pratik saha da daha fazla sahip çıkma devrimci beceresini gösterebilmeliyiz.                

Nitelik sorunlarının önemli bir parçası da, hem merkezi düzeyde hem de bunun her bir bölge ve yerellerdeki bileşenleri arasında karşılıklı uyum ve koordinasyon temelinde kolektif örgüt ve mücadelemizin geliştirilmesi önündeki engellerdir. Öncelikle merkezi olarak yaşanan anlayış ve özellikle pratik sahada ortaya çıkan uygulama sorunları hemen önümüze çıkabilmektedir. Bu noktada her ne kadar beyan düzeyinde iradeler söz konusu olsa da bunun hayata geçirilmesi -daha doğrusu yeterince hayata geçirilmeyen ve pratikte esaslı cevabı karşılanmayan somut ve nesnel gerçekliklerimiz ile niteliği düşürdüğümüzü söyleyelim. Oysa merkezi düzeydeki herbir bileşenin kendi bağımsız irade ve gücünü, somut ve nesnel gerçeklikleri üzerinden planlama ve eyleme dökme perspektifi ve kararlılığıyla hareket ettiğinde, daha gerçekçi bir durumun da ortaya çıkması güçlü olasılıktır. Bunun yerine gücümüzün oldukça ilerisinde ya da tam tersi oldukça gerisinde bir beyan ve planlama, karar ve pratikleşme yönelimiyle hareket edildiğinde, ne istediğimiz ve planladığımız gibi ne de somut ve gerçek ilerleme düzeyine de bir türlü erişememekteyiz. Bunu salt nicelik olarak da algılamamak gerekiyor. Bununla birlikte nitelikli örgütlenme ve planlama, bunun üzerinden eyleme geçme ve yeni tarz geliştirme olarak da kavramak doğru olandır. Merkezi düzeyde -ya da bölgesel ve yerellerde- ortaya çıkan küçüklü büyüklü sorunlar ve tartışmalar karşısında dereyi görmeden paçaları sıvamak bir yana, parçacı ve dağınık, ben merkezci ve dayatmacı, üstenci ve tam da sekter anlayış ve çizgi pratikleriyle, birleşik kolektif örgütlenme ve mücadelenin geriye çekildiği tartışmasız somutluklardır. Aynı şekilde merkezi olarak somut gelişmelerin yeterince takipçisi ve denetleyicisi olunamadığında, kendi başınalıklar da pekala boy verebilmektedir. Doğru ve kapsamlı bütünlüklü kavrayış söz konusu olmadığında, subjektif niyetler ile örülü kimi anlayış ve çizgi pratikleriyle bir türlü birleşik örgütlenme ve mücadelede yeterince ortaya çıkmamaktadır.     

Diğer yandan herbir bölge ve yereldeki somut ve özgünlükleri dikkate alan ve bunun üzerinden planlama ve çalışma tarzının geliştirilmesidir ki, bunda bizzat bölge ve yerellerden gelecek -gelmesi gereken- öneri ve planlamalar da kesinlikle gereklidir. “Hep merkez planlasın ve önümüze görev katsın” değil, doğrudan o bölge ve yereldeki örgütlü güçlerin de somut ve nesnel gerçeklikleri üzerinden öneri ve planlamalar yaparak hareket etmesi kolektifi güçlendirir. Bunun yerine bölge ve yerellerde yaşanan sorunların, yetmezliklerin ve eksikliklerin içerisinde boğulup kalınırsa, tabii ki bir türlü hayata geçirilemeyen ve geçirilemeyecek olan görev ve sorumluluklar da sürekli orta yerde kalır. Doğru düzgün kolektif bir toplantı dahi yapılamaz duruma gelinir ki artık zincirin keyfiyetçilik ve kendiğindencilik halkaları ile örülü uzantısı sürgit devam eder. Bireyden gruba, partiden harekete ve kolektif bütün güçlerin, birleşik örgütlü mücadele ve hareketimizde kendilerini özne ve öncü çizgi temsilcileri olarak görmeleri ve bu temelde hareket etmeleriyle ancak yol yürünebileceği kesindir. Emme basma tulumba ya da amir memur tarzı değil, merkezi bölge ve yerel ile, geneli özel ile, evrenseli özgünlükler ile birleştirme ve bütünleştirme eyleyişinin de ancak böyle bir özne ve öncülük ile mümkün olacağı bilinmelidir.

Önemli bir hatırlatma ve tecrübe açısından vurgulamak isteriz. Gezi-Haziran direnişi ve 6-8 Ekim serhildanı gerçekliklerinin son derece öğretici dersleri, birleşik devrimci hareketimizin öncü özneler olarak görev ve sorumluluklarımıza hala daha fazla sahip çıkmaya çağırıyor. Hrant Dink katledildiğinde bir milyonun üzerinde kitleler “Hepimiz Hrantız-Hepimiz Ermeniyiz” diyerek faşizme ve ırkçılığa karşı yek vücut olmuştu. Hemen her yönüyle stratejik ve sistematik olarak topyekûn Kürt inkarı ve imha operasyonları ve katliamları karşısında “Hepimiz Kürdüz” diyerek aynı refleksi geliştiremediğimiz gibi hala parçalı karakterler sergilemekteyiz. Ezen ulus şovenizminin en ufak hücrelerine kadar etkileri ve izleri bütünsel olarak bertaraf edilmeden, kendimize hangi sıfatları ve nitelemeleri katarsak katalım, onların hakikatleri ile aramızda önemli bir mesafenin sürekli kalacağını da bilmek durumundayız. Öyle ya, ya olduğumuz gibi görünmek ya da göründüğümüz gibi olmak gibi derdimizin hiç bitmeyeceği bir eyleyiş sürecindeyiz şimdi. Bunun için hangi teori rehberliği adı ve iradesi dillendirilirse dillendirilsin, somut ve nesnel gerçek hayatta pratik karşılıklarıyla, ancak kitlelerin elinde maddi gerçek güce dönüşebileceğimiz tartışmasız yönelimimiz olmalıdır.

Yorum yap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir