Türkiye ve Kürdistan coğrafyasında önemli bir tarihsel süreç içerisindeyiz. Faşist iktidar, birleşik devrim güçlerine dönük saldırılarını bütün boyutlarıyla sürdürüyor. Güney Kürdistan’da, Jinoloji akademisyen Devrimci kadın katliamından sonra Bağdat büyük elçinin Hewlerde PKK ile iltisaklı olanlar hedefimiz diyerek bu katliamı üslenmiştir. Keza Nagahan Aksel cinayeti öncesinde İran mola rejimi ahlaksız polislerince saçı göründü diye diğer bir Kürt Kadın katledilmiş ve büyük serhildana dönüşen protesto eylemler aralıksız durmamış bugüne kadar gelmiştir. Başur, Bakur ve Rojava’ya dönük saldırılarda hiçbir eksilme olmadan her gün artırarak devam etmektedir.
9 Ekim Komplosu demokratik protesto eylemlerine HDP’ye faşist saldırı zirvesi yapmış ve Milletvekil Habip Eksik yerlerde süründürülerek ayağı kırılacak düzeyde pervasız şiddette maruz kalmıştır.
Gerilla’nın Medya savunma alanlarında ki direnişi faşist rejimin kabusu olmuş,Türk devletinin ve işbirlikçi çetelerinin bütün saldırılarına karşı direniş kırılmamış Faşist işgalci güçlere karşı zafer kararlılığıyla Faşist sömürgecileri bozguna uğratmıştır/uğratmaktadır.
AKP-MHP faşist iktidarı Türkiye işçi sınıfı ve ezilen halklarına tarihinin en karanlık günlerini yaşatıyor. Sömürü her düzeyde derinleşirken emeğin tarihsel kazanımları birer birer kapitalist sömürü düzeni tarafından yağmalanıyor. Faşist iktidar yaşamın her alanında emeğin düşmanı bir politika uyguluyor. Birbiri ardına ortaya çıkan işçi direnişleri esasen sömürü politikalarının derinleşmesi karşısında emekçilerin kendiliğinden tepkisi şeklinde ortaya çıkıyor. Sermaye düzenine karşı gelişen parçalı direnişler, birleşik devrimci bir yol bulamadığı için kısmi kazanımların ötesine geçemiyor. Sınıf sendikacılığı eksenli politika yapan ilerici, devrimci sosyalist güçlerin işçi sınıfının mücadelesiyle etkin bağ kurma arayışları sürüyor.
Erkek egemen iktidarın yürüttüğü cinsiyetçi politikalar sonucu her gün yeni bir kadın cinayeti gerçekleşiyor. Faşist rejim kadın katillerini cesaretlendiriyor katilleri koruyor. Kadın özgürlük mücadelesinin kazanımları, İstanbul Sözleşmesi örneğinde olduğu gibi bir bir gasp ediliyor. Kazanılmış mevziler faşist yasa, uygulamalarla işlevsizleştiriliyor. kadınlara dönük cinsiyetçi saldırılar mecliste, zindanda, sokakta azgınca sürdürülüyor. Saldırılara rağmen kadın özgürlük mücadelesi sokakları terk etmiyor, erkek egemenliğine taviz vermiyor, kadınlar direnişleriyle yol göstermeye devam ediyorlar.
Faşizm emeğe, insana, kadına düşman olduğu gibi doğada yaşayan bütün canlılara da düşmandır. Azami kar için doğayı talan ediyor, sermayeyi palazlandırıyor, emekçilerin yaşam alanlarını aynı amaçla talan ediyor, evlerini başlarına yıkmakta tereddüt etmiyor. Emekçi halklar faşist devletin saldırılarına karşı yaşam alanlarını, doğasını korumayı, savunmayı sürdürüyor. Toplumun en geniş kesimlerini kapsayan yaşam biçimine dönük baskı, yasaklar sürdürülüyor. Politik olsun olmasın konserler de dahil etkinlikler yasaklanıyor.
Tekçi zihniyete sahip devlet anlayışının sürdürücüsü olan faşist rejim alevi inancına dönük saldırılarını devletin alevisini yaratma politikasıyla iç içe sürdürüyor. Alevi emekçiler tüm saldırılara rağmen demokratik haklarını haykırmaktan vazgeçmiyor.
Faşist iktidar ideolojik, politik saldırılarıyla birlikte yürüttüğü psikolojik savaş yöntemiyle toplumda umutsuzluk, moralsizlik ve teslimiyet yaymaya çalışıyor.
BMG güçleri fiili meşru mücadele çizgisinde bir mücadele odağı haline gelerek bu umutsuzluk ve baskılara karşı cevap olabilmelidir. Politik faaliyetini fiili meşru mücadele zemininde daha iyi organize ederek güçlü bir şekilde öncü çıkış rolünü oynayabilmelidir. Politik mücadelenin ihtiyaçlarına odaklanırken aynı zamanda kendisini yeniden örgütlemenin, eksiklerini gidermenin sorunlarını çözerek ilerlemenin imkanına dönüştürmelidir….
İşçi sınıfı ve emekçiler açısından hayat her geçen gün daha da zorlaşırken aslında Türkiye ve Kürdistan devriminin objektif koşulları her geçen gün biraz daha olgunlaşmaktadır.
AKP-MHP faşizmi birleşik devrim güçlerinin atıllığından, parçalılığından ve zayıflığından güç almaktadır. Sokakta bir birinden bağımsız bir şekilde devam eden politik özgürlük mücadelesinin birleşmesini engellemek için her türlü baskıyı uygulamaktadır. Faşist iktidar ekonomik krizin bütün faturasını işçi ve emekçilere keserken, yaşam tarzından, her türlü demokratik haklara dönük saldırıları arttırırken aynı zamanda dış politika da savaş siyasetinde ısrar etmektedir.
Kürt halkının en küçük statü kazanımını faşist rejim, bekası için bir tehdit olarak görüyor bu nedenle Maxmur, Şengal ve Rojavaya’ dönük saldırıları arttırarak, gerilla alanlarında işgalci savaşı boyutlandırıyor. Faşist devletin ayakta kalmak için mutlaka bir savaş siyasetine ihtiyacı vardır. Savaş politikasında, işgal,yayılmacılık eğilimi ve NATO’culuk da, iktidarla birleşen burjuva muhalefet cephesi, köpürtülen ırkçı, milliyetçi propagandayla ezilen sınıfları kendine yedekleme olanağını faşist iktidara sunmaktadır. Ancak tüm saldırılara baskı politikalarına, işkence ve yaygın tutuklama,işten atma, açlıkla biat etmeye zorlamasına rağmen zora dayalı bile olsa yeniden bir rıza üretemiyor.
Bu yönüyle BMG faşizmin- kapitalizmin baskısı, sömürüsü, zorbalığı altında ezilen, acı çeken, sömürülen milyonların mücadele dinamikleriyle buluşmayı ve tek alternatifin birleşik devrim odağı olduğu fikrini, duygusunu taşımalı umutsuzluk içinde olan insanın/insanların doğuda doğan güneş misali aydınlık çıkış yüzüyle umut olmalı,umut için çıkış olmalıdır.
Faşist işgal saldırılarını direniş odağında görmeli, işçi ve emekçileri aydınlatmalı ve işgal karşıtı bir hareket yaratmak için politik kampanya içinde olmalıdır. İlk akla gelen birkaç kampanya şu şekilde rahatlıkla akla gelebilir. Önerilebilinir:
A- Doğa talanına, yaşam hakkına dönük saldırılara hayır.
B- Tutsaklara yönelik işkence, tecrit ve katletme politikasına hayır
C- Türkiye coğrafyasında işçi sınıfı ve emekçilerin hak gasplarına,sömürüye hayır
D- Kürt halkı başta olmak üzere diğer ezilen halklara karşı kimyasal ve savaşa hayır
E- Kadın cinayetlerine hayır,İstanbul sözleşmesi tahaütlerine geri dönülsün.
İlk akıla gelen bu başlıklar ve başka başlıklar altında politik kampanyalar geliştirmek kitlelerin umutsuz ruhunu dağıtacak ve büyük bir umutla nasıl ki İran’da Jina Emini sonrası yaşanan halk ayaklanmaları gelişmiş ve aralıksız bugüne gelmişse, T.C,sınırları içinde de bu ayaklanmaların gelişebileceği kesindir.
BMG nin tüm bileşenleri böylesine politik kampanyaları geliştirmek için tüm imkanını seferber ederse, emekçi kitleler, işçi sınıfı,kadınlar,ekolojistler,kürtler işte o zaman daha bilinçli yönünü BMG’ye dönmüş olacaktır. Bu dönüşle dönemin direnişçi ruhu her alana hakim hale gelir ve ezilenlerin cephesinde bütünlüklü çıkışla ölü toprağı sökülüp atılmış olur. Faşizme, kürtleri öldürten savaşa,ekonomik krizlere mahkum değiliz sloganı hep bir ağızda daha gür atılan birleşik slogan haline gelir.
Editörya / 13.10.22